Spor Salonunda Yapman Gereken 12 Şey

Spor salona gitmeyi seviyorsun. Antrenman yapmayı seviyorsun. E, antrenörlerin de iyi, ekipmanlar temiz ama çevresi mi kötü acaba? Bir spor salonunun ‘kendisi iyi, çevresi kötü’ olabilir mi? Olursa buna ne sebep olur? Cevap her zaman olduğu gibi, insan faktörü… Spor salonunu iyi güzel yapan şeylerin yarısı müessese kökenli, yarısı da oraya gelen insan kalitesi ile ilgili. Her mevzuda olduğu gibi spor salonu mevzusunda da arka planda bir spor kültürünün olması zorunluluğu esastır. Spor salonlarında neler yapmalıyız, neler yapmamalıyız? Bugün biraz bu konudan bahsedeceğiz.

1. Salona temiz gel ve deodorant kullan. Spor salonuna giderken yıkanan insana bir tuhaf bakılır. “Zaten saçından başından ter akacak, herkesin yatıp kalktığı sehpalarda heder olacaksın, boşver, öylece git salona, döndüğünde yıkanırsın zaten” denir. İşten çıktığı gibi salona gelip, eve gidip ayaklarını uzatıp, televizyona bakacağı saatleri spor salonunda geçiren insanlara saygı duymak lazım. Lakin o insan günün bütün yorgunluğu ve kirini de salona getirecek, kesin bilgi… Ama tertipli bir kişiyse de soyunma odasında sağını solunu, havlusunu ve tişörtünü bir kontrol edecektir. Temiz kıyafetler, temiz çoraplar ve özellikle temiz koltuk altları sağlıklı spor yapabilmenin en önemli gerekliliklerinden. Kendini düşünmüyorsan, etrafındakileri düşün. Spor salonlarına temiz gel ki sağlıklı nefes alalım.

2. Salona havlunla gel. Havlu en önemli antrenman partnerlerinden. Onsuz asla spor salonuna gidemezsin. Hiç terlemeyen insanlar evet var; haydi onlar istisna olarak havlu taşımasınlar ama terliyorsan, hatta bazıları gibi insan üstü terliyorsan o havluyu salona getiremelisin. Sehpaya yatmadan mümkünse havluyu sehpaya sermeli ve bunu kullandığın her makine, her sehpa için tek tek uygulalamalısın. Zira kimse kimsenin terinin bulaştığı bir sehpayı kullanmak istemez.

3. Spor yapmaya uygun, rahat ve temiz kıyafetler edin. Spor trend bir mevzu. Spor yaparken giyilecek taytlar, üzeri mesajlı atletler, rengarenk ayakkabılar apayrı bir endüstri. Salona şıkır şıkır gelmek tabii ki motive edici. Dolayısıyla kıyafetler, ayakkabılar ve diğer ekipmanlar spor yapmak adına oldukça motive edici. Ama aslında ihtiyacımız olan temiz, rahat kıyafetler ve özellikle ayak sağlığımız için yaptığımız spora uygun ayakkabı giyiyor olmak. Tırmanış ayakkabısıyla koşu bandına çıkılır mı? Ya da CrossFit ayakkabısıyla pilates dersine girilir mi? Nerede hangi ayakkabıyı giyeceğin ya da belki de ayakkabı giyip giymeyeceğin spor kültürünle alakalı. Özellikle bu ayakkabı mevzusunda antrenörlerden yardım alabilirsin.

4. Paylaşmayı öğren. Spor salonları sabahları rahat, akşamları kalabalıktır. Sabahları herkesin konuştuğu, günaydınlaştığı salon, akşamları programların birbirine girdiği bir yere döner ve makineler arası bir yarış başlar. Bir makineye ihtiyacın olduğunda, o makine dolu ise yapacağın temel şey, makineyi kullanan kişiye yaklaşıp, “beraber kullanabilir miyiz?” demek olacaktır. Böylece o kişinin tüm setlerini bitirmesini bekleyip, zaman kaybedeceğine set aralarını bölüşerek, makineleri ortaklaşa kullanabilirsiniz.

5. Rekabet yaratma. Spor ortamları rekabet ortamlarıdır. Özellikle serbest ağırlıkların olduğu bölgelerde erkek egemen bir durum söz konusudur. Bu kadar çok erkeği, aynı topluluğun içinde başka yerde bulamazsın. Bu erkekler ağırlık çalışırken gürültü çıkarırlar, serbest ağırlıkları bam güm yere bırakırlar. Acayip kaslı, acayip ilgi çekici olduklarını düşünürler ama acayip düşüncesizdirler aslında. Zira diğer insanlar da spor yapabilmek adına oradadırlar ve onlara da saygı göstermek gerekir.

6. Serbest ağırlıkları bulduğun yere, bulduğun şekilde bırak. Spor salonlarındaki en temel sorunları sıraladığımızda ilk üçte kesin bu dert vardır. Bazıları ağırlıkları alıp stüdyoya geçer. Orada kendine yarattığı  alanda çalışır da çalışır. Ama gel gelelim o ağırlıkları bulduğu yere geri götürmez. Bırakır stüdyonun ortasında ki antrenör gelsin toplasın ya da diğer insanlar arasın da bulsunlar kayıp dumbell’ın eşini. Aynı derdi bar ile çalışanlar da yaşatır. Onlar da barı kurar; ama sökmezler. Bir üst seviyedekiler de makinelerde ağırlık bırakırlar ve belki sen çıtıpıtı halinle o makinelerde yirmişer kiloluk ağırlıkları olması gereken yerlere taşıyıp, kendi antrenmanına ancak öyle başlayabilirsin. Tanımadığı bir adamın arkasını toplamak zorunda kalanlar… Gerçekçi olalım; kimse kimsenin ardını toplamak istemez. Bu sebeple mümkünse ardını temiz, aletleri de bulduğun şekilde bırak.

7. Stalker olma. Stalker nedir? Birine kafayı takıp sinsi sinsi takip eden adama stalker denir. Mental ve fizyolojik olarak sağlıklı kimselere yapıştırılan bir yafta olmadığına göre stalker olmak iyi bir şey değildir. Misal antrenman yapıyorsun, biri gözünü dikmiş sana bakıyor. Belirli bir saniyenin üzerinde bir insan bir insana bakıyorsa, bu hoş bir durum değildir. Dolayısıyla birine dik dik bakmak kaba bir davranış olup, içgüdüsel olarak da şiddet görüyormuş hissi uyandırır. Spor salonlarında bu dik dik bakmaların konsepte çok uygun sebepleri de olabilir elbet. “Bakalım benden daha ağır kilolarla mı çalışıyor, bakayım benden daha uzun süre mi koşmuş, bakayım benim ultra süper nizami yaptığım hareketi doğru yapabiliyor mu?” Bu durumda biraz bekle ve bir göz göze gel bu insanla ve uyarını yap.

8. Sakız çiğneme. Antrenman yaparken sakız çiğneyen biri doğru nefes almıyordur. Doğru nefes almayan kimse de aslında doğru şekilde antrenman yapmıyordur. Özellikle pilates ve yoga derslerinde nefes hatırlatılan bir mevzudur. Yogada pozlar arası geçişlerde, nefes alıp vereceğin zamanlar, sana eğitmenin tarafından hatırlatılır. Nefes aynı zamanda bir pilates ilkesidir. Yogada da pilateste de nefesi burundan almak esastır. Burun ve diyafram koordineli çalışır ve bu yolla derslerde sürekli tekrar ettiğimiz ‘Karnı sık!’ uyarısı anlam kazanmış olur. Dolayısıyla asanadan asanaya sakızla geçmek, hundred’ı yine aynı sakızla uygulamaya çalışmak hem tehlikeli, hem faydasız.

9. Başkalarına saygı göster. İnsanın günü gününe uymaz. Bazen keyifli, bazen keyifsiz, bazen neşeli, bazen mutsuz olabiliriz. İş yerimizde sıkıntılar, evimizde dertler, özelimizde sağlık sorunları olabilir. Özellikle grup derslerinde, misal pilateste, öğrencinin belki bacağını ideal seviyeye kaldıracak hali olmaz; belki dizini sakatlamıştır. Belki kafası bir dolu sorunla doludur, herkesle uyumlu bir şekilde elini ayağını oynatmıyordur. Hepimiz insanız, dalıp gidebiliriz, yapacağımız yaptıracağımız şeyi unutabiliriz. Bu yüzden, özellikle grup derslerinde sınıftaki diğer arkadaşlarına saygı ve anlayış göster.

10. Akıllı telefonunu ardında bırak. Cep telefonu çağın vebası. Spor salonu aktivitelerimizin yarısından fazlası telefon ve sosyal medya kökenli. Salona geliyoruz, yer bildirimi yapıyoruz. Fotoğraf çekip Instagram’a yüklüyoruz. Set aralarında arkadaşlarla mesajlaşıyoruz, fırsat kaldıkça, az önce yüklediğimiz resme ait like’lara ve yorumlara bakıyoruz. Kaza bela bitirdik antrenmanı, ama ne? Yer bildirimi yapmamışız. Olsun, kazasını yaparız diyor ve antrenmanı yapıp bitirdiğimize dair bir bildirim ile spor kariyerimizi o günlük noktalıyoruz. Hepimiz yapıyoruz. Grup dersine getirilen telefon sadece bir dikkat dağıtma ve başkalarını rahatsız etme aracıdır. Mümkünse dersler esnasında telefonu soyunma odasındaki kilitli dolabında tut.

11. Zamanında sınıfta ol. Özellikle grup derslerinde sınıfa sonradan giren biri sınıfın atmosferini bozar. Pilates derslerinin girişinde, öğrenciler mata uzandıktan hemen sonra, nefes egzersizi yapmaya başlar. Sonra minik minik kollar ısındırılır. Günün koşuşturmasından gelir gelmez mata yatan kişi, direk hundred ile derse başlamaz. Bireyin yavaş yavaş atmosfere alışması odaklanabileceği bir egzersiz anlamında önemlidir. Lakin derse misal hundred’ın ortasında giriveren öğrenci, diğerlerinin konsantrasyonunu dağıtır. Konsantrasyon dağıldığında da ya egzersiz yanlış yapılır, ya da öğrenci güçten kuvvetten kesilir. Bu yüzden lütfen  grup derslerine zamanında girin.

12. Uzman değilsen tavsiye verme! Bir spor salonu klasiğidir yine: Herşeyi bilen insan. Bu kişi yaptığın egzersizin formuna müdahale eder, içtiğine ve gıda desteğine binbir çeşit laf edip, tavsiyelerde bulunur. Beslenme, aktivite ve antrenman önerileri verir. Bakar bakmaz yağ oranınızı bile ölçer. Bunu telefonunuza gelmiş bir mesaj gibi kabul et; “Kendini uzman gibi tanıtan ve seninle bu yolla yakınlık kurmaya çalışan kimselere lütfen itibar etme.” Gittiğin salonda bu tiplemeden yok mu? İmkansız… Belki de o tip sensindir; olma lütfen…

Tüm Fotoğraflar: Getty Images Türkiye

BOYNER

MOBİL UYGULAMALAR